İnsanoğlu hayatını sorgularken bazı kararlar alır ve bazı kararlar vermek zorunda kalır, Keşke daha farklı pencereden bakıp daha başka davransaymışım dediği, pişman olduğu onlarca tecrübesi olmuştur hiç şüphesiz. Hayatındaki bazı şeyleri memnun edici bulmayan yahut keşke bu hayatımı başkası ile takas edebilseydim dediği, alt evrende hayalini kurduğu hayatlara gitmek, kendi kararlarının özgürlüğünü duymak... Acaba dediğimiz her anın kurgusunu tatmak insanlık tarihinde hep cazip olmuştur. Mısır mitolojisinde olsam ne olurdu, hayata prens yahut prenses olarak gelsem ne olurdu... İşte tam bu noktada Matt Haigh "Gece yarısı Kütüphanesi"ni okura sunmuş. Yazar, hayattan beklentimizi ve yerimizi sorgulamak ve yeri gelince de hayallere dalmak için bu eseri sunmuş bizlere. Altı çizilesi onlarca cümle var elbet her kitaptan haz duymak isteyenlere sunulacak eşsiz eserler gibi.
Edebi bir bakış açısına sahip herkesin dimağına hitap eden cümleler, hafızasında yer edinecek kuvvetli mottolar sunuyor elbette. Her kitaptan bir parça cebimize koyunca koca bir zenginlikle dolarız. İşte tam da bu esnada hazinemize birkaç betimleme de buradan katarız. Gelgelelim asıl konuya. Bu kitapta öyle "motto" haline gelecek cümleler var denildiyse de bu bir kişisel gelişim kitabı değil. Eğer hayata dair beylik laflar duyacak bir eser istiyorsanız kişisel gelişim kitapları bir kütüphane uzakta herkese.
Şimdi önemli bir soru ile karşınıza geliyor eser: Eğer kıymetli bir varlığınız hayatınızdan giderse ne yapardınız? Ailenizden, evcil hayvanınızdan ötürü gelen bir kayıp, hayaller kurup evlenmek istediğiniz sevgilinizin terketmesi... Ya da tek kardeşinizin sizle iletişimi kesmesi veya sevdiğiniz işinizden zorla koparılmak, kovulmak... Bunların acısına dayanamayıp hayatı anlamsız mı bulurdunuz yoksa sonuna kadar mücadele edip galip mi gelirdiniz? Tam olarak bu saydıklarımın büyük kısmını kitabın baş kahramanı olan Nora kaybediyor ve Nora'nın bu kaygılarla, kayıplarla hayattan bir beklentisi yok. Nora, gece yarısı olunca hayatına son vermek ister. Ve asıl macerası başlamış olur. Nora bu fikri gerçekleştirmek üzereyken, kendini bir anda sislerle çevirili bir kütüphanenin ortasında bulur. Bu bir gece yarısı kütüphanesidir. Bu kütüphanede yüzlerce pişmanlığın kitabı vardır. Hayatımızın, aslında her hayatın bir kesiti, pişmanlıklar burada yer almaktadır. Nora, eğer bunları yaşasaydım ben ne yapardım diye merak ettiği hangi hayat varsa kitabına dokunup oraya gitmeye başlar... Ne yazık ki her dokunup gittiği hayatta kendi hayatını biraz daha özleyip geri dönmek ister ve dokunduğu her yaşamda derin üzüntüler ruhunu acıtır. İşte tam bu esnada Nora'nın hesaplaşması başlar. Bu kadar gördüğü şeyden sonra yaşamaya devam mı edecek yoksa ölmeyi mi tercih edecek? Kitabı okuduğunuzda çıktığınızda yolculuktan istediğiniz her yanıtı bulmak zor olmayacak. Kitapta Nora'yla empati kurmak asla zor olmayacak biraz makul bir penceresi olan insan için... İnsana dokunabilecek her güzelliğe yürekten inandığımız ne varsa adeta bir sunak gibi veriyor bu eser. İşte hayatı bağladığımız pamuk ipliğinin aslında gücüne bu sayede erişebilir ve gücümüzün sınırını anlayabiliriz. Hayata sımsıkı tutunma hissiyatının bu denli içimizi sarmaladığına inandığımız yolculukta da aslında her yaptığımızın hata olmadığını ve bizi kötüye götürmediğini her iyiliğin de bizi müthiş duraklara ulaştırmadığını okuyoruz satır altı metinlerin arasında gizli gizli...
Ümran İSTEK
Commentaires