Yeniden bir Japon Edebiyatı eseriyle tanıştırmak istiyorum sizleri: Osamu Dazai... Asıl adından çok kendine verdiği Osamu Dazai takma adıyla bilinen Şuji Tsuşima, 1909'da Tsugaru Yarımadası'nın merkezi yakınlarında küçük bir kasaba olan Kanagi'de dünyaya gelmiştir. Ailesinde adeta bir geleneksel seçim olan siyasete karşı çıkan Dazai, gençliğinde yazar olmaya karar verdi. Eserleri kısmen otobiyografi niteliği taşısa da dönemi, dönemin aile yapısını ve sosyolojik şartlarını anlatmaktan uzak durmadı. Hayatı boyunca intihar ile ilgili yazma takıntısı taşıdı ve en sonunda metresiyle nehre atladı. Bugün onun en ilginç eserlerinden biri olan "İnsanlığımı Yitirirken" adlı eserinden söz edeceğim.
Öncelikle karakterden biraz söz etmeli çünkü karakterden yola çıkarak değerlendirme hem eseri hem de karakterin içinde bulunduğu ruh halini, dönemle uyumunu daha iyi aktaracaktır. Kitabın kahramanı Yozo kimi yerde bana eşlik edin derken kimi yerde kendinden uzaklaştırma eğiliminde bir ruh halindeydi. Eseri okurken ruh hali bir girdap yaratıyor. Girdabın içine çekilip girdaptan kurtulmayı öylesine hissettiriyor ki.... Tam Yozo'yu anladığım yerde yine bir bulutun ardında gizleniyordu bir cümlesiyle. Sadece Yozo'ya özgü bir durum değil bu. Japon edebiyatında Yukio Mishima da, Kenzaburo Oe de kendini zaman zaman bir bulutun ardına gizleyip okuyucuyla bağ kurmanın önüne istemsiz geçebiliyor. Yozo da kendince hayata bazen maskeleri aracılığıyla temas etmekten çekinmiyordu. Onun da bağ kurma ve hayata dokunma şekli bu aslında. Bu sebeple nedense temassızlığı aslında derin bir temas içeriyor okudukça. Belki de bu dokunma - dokunmama gelgiti onu sahte biri yapıyordu. Kendisine, maskelerine ve hayata anlam vermeye çeşitli isimler vermiş gibiydi. Bunlardan bir tanesi fırlamalık -onun deyimiyle- maskesiydi. İnsanlar ulaşamıyor, dokunamıyordu ona. Çünkü kimsenin onu anlamayacağından o kadar emindi ki...Yozo en büyük şaşkınlığı maskesini görenleri fark ettiğinde hissediyordu çünkü Yozo, bir uyumsuzdu. Kendini bildiği günden beri uyum sağlamaya çalışan biriydi. Topluma, ailesine, arkadaşlarına kısaca Yozo'yla bağ kuracak herkesle uyum sağlamaya çalışıyordu. Bu nedenle kendine bir maske-persona- geliştirmiş ve onunla insanlar arasında dolaşmaya başlamıştı. Yalnızdı...
Etrafında var olan insanların hiçbiriyle doğrudan bir ilişki kuramıyordu. Bundan dolayı doğrudan ilişki kurduğu şey ölümdü. Var olmak onun için o kadar zor bir haldi ki adeta ölümle dans edip duruyordu. Kendi olamamak dansını etkiliyordu.
Uyumsuzluğun onda yarattığı ne varsa tek tek denedi Yozo.Ya da uyumsuzluğunu ne unutturuyorsa ona tutunmayı denedi... Derdi toplumlaydı sanırım. Çünkü onu benimseyemediğini düşünüyordu. Bu derdini çevresindekiler aracılığıyla en derinden yaşıyordu. Kitabın her noktasında kendi kendine girdiği içsel diyalogları bunu hissettiriyordu. Kendi içinde yer bulamadığı her noktada yalnızlığa yükleniyordu. Yozo kendini uyumsuz gördüğü için kuralların onun için anlamı yok gibiydi. En büyük kuralsız hali kendini sorgularken bulurdu.
Yozo, kendini en rahat bulduğu zamanı düşünürken kendi kendiyle kaldığı nice an gözünün önünden geçerek onu rahatlatırdı. Kendini ancak orada rahat hissedebiliyordu. Bir varoluş kavgası, ben de buradayım demenin en etkin yoluydu Yozo'nun taktığı fırlama maskenin rolü. Rol yaparak hayata tutunabilmenin belki de kavgasını verirken gücü buradan alıyordu. En sonunda her uyumsuz gibi bir akıl hastanesinde şu cümleyi kurdu: İnsanlığımı yitirdim. Yozo'nun maskesi düşen savunmasız birinden farkı yoktu, kendini seviyordu ve sevmeyi biliyordu. Uyumsuz olmak onu insanlıktan mı uzaklaştırdı. Belki de burada yanıldı insanlar. İnsan olabilmek uyumlu olmak mıydı, maskeler düşünce insanlık yitiriliyor muydu yahut iletişim kurmak ve birinin hayatında renk olmak onun hayatında bir yer edinebilmek için maskeler gerekli miydi?
Ümran İSTEK
Comentarios