Bugün biraz daha yakın coğrafyadan bir yazar seçmek istedim: Nikos Kazancakis. Kendisi Yunan edebiyatının kilometre taşlarından biri olarak kabul edilir. Onu okurken kenardan kenardan bir Ege esintisi duyulur sanki. Buzuki melodilerinin hissedildiği cümleler kurar eserlerinde. İlk okuduğum eseri Zorba'ydı. Zorba daha doğrusu Aleksi Zorba bir roman kahramanından çok sokakta gezinen melankolizme, haksızlığa baş kaldırıya, aşka ve daha birçok duyguya dokunacak güçte biri... Zorba, yazarın en önemli eseri olarak kabul ediliyor... Bunun nedeni belki evrensel duyguları biraz hırçın yaşama isteği denebilir. Diğer kitaplarında da güçlü bir resim çizer fakat Aleksi Zorba başka biridir. Kendisi sinemada boy gösteren ender roman kahramanlarındandır.
Romanda birçok yan karakter kendince mesaj verirken yahut verilmesi gereken mesajı iletim yolu olurken asıl iki baş karakter birçok mesajın sahibi olur. Yazarın vermek istediği asıl mesajlar bu iki kahramanla okuyucunun dimağına sunuluyor. İlk anlatıcımız olayların birebir anlatıcısı ve bir ismi olmayan karakterdir. Anlatıcı kişisinin gözünden olaylar anlatılırken kendisine bir lakap takılır: "kağıt faresi"...
İlk okunduğu zaman bu nasıl bir lakap deyiveriyorsunuz, kim bir anlatıcıya kağıt faresi der ki? Biraz okuyunca aslında bizden biri olduğunu anlamak uzun sürmez. Düşünmeden hareket etmeyen, ince eleyip sık dokuyan, okuyup merak eden, yer yer tespitte bulunan... İstemsiz yakınlık hissediyorsunuz...
Asıl tanıtılması gereken kişi romana da adını veren Aleksi Zorba. Kağıt faresinin aksine canlı, çalışkan, işçi dünyasının içinden gelen felsefeyi bilgece kullanan karaktere sahiptir. Hayat dolu, kadınları, dansı ve müziği sever yalansız dolansız yaşar. Kimseye minnet duygusu beslemeyi sevmez.
Toplumsal pencereden bakılınca aslında rahatsız edici fikirler de uyandıran biri Zorba. Ona göre cehennem varsa ve cehenneme gidecekse bunun sebebi bir kadının onun kollarında uyanmak isteyen bir kadını bu haktan mahrum etmek... Dedim ya biraz kendi doğrularını yaşayan biri Aleksi Zorba. Onun cesur fikirleri vardır aşka ve kadınlara dair. Gerçeklerin rahatsız ediciliğinden asla çekinmez. Rahatsız edici gelen aslında fikirleri değil, taşranın bütün serseriliğini içine alan ve kadınlara bakış açısında yarattığı izdüşüm. Onun yarattığı bu izdüşümde mahallesinden yahut uzakça bir sahil kasabasından geçerken hoyrat duruşuna herkes bakmalı.
Zorba kendince bu fikirlere sahipken ve bunları "kağıt faresi"ne söylerken karşı çıkışlara maruz kalır. Çünkü kağıt faresi yeterince donanımlı bulmaz bu fikirlerinden ötürü onu ve çatışma yaşarlar. Aslında Kazancakis tam olarak bunu yapar. Hoyrat bir adama felsefik bir yön yüklerken diğer yöne yani kağıt faresine de bunlara karşı çıkıp düzeltme durumunu uygun görür.
Esere bu çerçeveden bakarken eleştirilesi birçok durum sunar aslında Zorba. Belki de kitabın aslında eleştirilmesini istemekte yazar. Ve bunu kendi bölmeden yarattığı iki karakter üzerinden yürütür. Olması gerekeni usüle uygun olmasa da tartışma zemini yaratır biçimde verir. Kitap sadece felsefik yön sunmaz yahut kadınları merkeze alan Zorba'nın ilişkilerinden, kadına bakış açısından yoğun söz etmez. Kağıt faresi üzerinden Zorba'yı zorbalanmayı da anlatır.
Yakın coğrafyadan ötürü Zorba'da Türk kültürüne dair izler de bulunur. güzel bir türküyü kitabın sonuna koymuştur. Türkü adını vermeden belki merak etmenizi sağlayacak bir final oluşturmuş yazar. Gel gelelim benim için Zorba'da öyle bir cümle var ki kitabı bana istemsiz sevdirmiştir:
"Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan."
Ümran İSTEK
Comments